Deniz kenarında, dağda, ovada, bayırda ele avuca sığacak kadar bir taşın maddi değeri nedir?
Sıradan bir taş ise, hiçbirşey!
Sıfır!
Yüzüne bile bakmazsınız, dokunarak elinizi bile kirletmezsiniz.
Ama sırça bir köşkün camlarını şak diye uzaktan indirmek isterseniz ve indirdiğiniz camdan da büyük bir menfaat beklentisi içindeyseniz, o taşın o anlık kullanım değeri vardır, belki de paha biçilmez kadar değere binebilir.
İşte bizim 74 sonrasında ganimetle, kumarla, fuhuşla, insan kaçakçılığıyla, kara para aklamayla, uyuşturucuyla, cinayetlerle, trafik kaosuyla, rüşvetle, vurgunla ve şimdi burada daha fazlasını yazmaktan imtina edeceğim envai tür suçla açık hava suç cenneti ve tımarhanesine döndürülmüş memlekette de artık rezaletin son perdesi yaşanıyor, şimdi “sıfır” değerde taşlar kullanılarak, sırça köşklerin camları kırılıyor, kafalar, gözler yarılıyor.
Önce Halil Falyalı’nın adı bir darp olayına karıştı, sonra Falyalı’nın yargıç tarafından 70 gün tutuklu kalarak yargılanmasına karar verildi, hemen arkasından da başrol oyuncusunun Başbakan Ersan Saner olduğu iddia edilen müstehcen bir video şak diye piyasaya sürüldü, ortalıkta bir deprem yaşanırken hemen arkasından gündeme şak diye bir akaryakıt krizi sürüldü, gündem değiştirildi, memlekette bir günlüğüne büyük bir kaos yaşandı, arkasından uzaktan kumandayla şakıtıldığı artık sırıtan Sedat Peker şak diye bir tweet attı, KKTC’deki siyasilerin kasetlerinin arşivi bende, ya istifa ya rezalet dedi, kısacası rezaletler birbirini kovaladı, nerdeyse 50 senedir bize gündüz rüyası gösteren tiyatronun son perdesi başladı.
Bu arada, Başbakan Ersan Saner ile ilgili video rezaletinde KKTC’nin olmayan hükümeti de tanındı, İngiliz basını Ersan Saner’den “Kıbrıslı Türklerin Başbakanı” diye bahsetti!
Komplo, momplo filan diyoruz ama, birileri Kıbrıslı Türklerin Başbakanı’nı uluslar arası basın arenasında tanıtmayı kesinlikle başardı!
Ha gayret, madem bunu başardık, Cumhuriyeti da tanıtalım diyerek, ses getirecek bir komplo da örneğin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a kurulursa, herhalde İngiliz basını bu sefer Tatar’dan “Kıbrıslı Türklerin Cumhurbaşkanı” diye hitap eder, böylece Kıbrıslı Türklerin küçük de olsa bir halk olduğu ve resmen bir Cumhurbaşkanı olduğu da tescillenmiş olur!!!
Ha gayret, madem bunu da başardık, Kıbrıslı Türk siyasileri de dünyaya tanıtalım diyerek, arada beş on tanesinin daha videosunu filan yayınlarlarsa, iş tamam olur, resmen bütün dünyaya tanıtılmış oluruz, artık bizim de ünlülerimiz filan olur.
Bir de son kalemde buradaki açık hava suç cennetini tanıtan bir video yayınlanırsa, iş tastamam olur, dünyanın bütün mafyası uçaklar dolusu parayla buraya doluşur, sokaklardan dere gibi dolarlar, sterlinler, eurolar akar.
Fena mı?
Göz çıkarayım derken kaş yapacak, KKTC’yi uçurtacak komploya can feda!
Varsın gerisini Rum tarafı düşünsün, kıskançlığından çatlasın.
Şaka bir tarafa, bizim siyasi anlayışımızla değil bir hükümetin, bir devletin, ufacık bir köy bakkalının bile yönetilemeyeceğini bir kez daha, bilmem kaç milyonuncu kez, ispatlandı.
Falyalı gözaltına alınınca, birileri fırsat bu fırsat diyerek arbaletin tetiğine bastı ve ok yaydan sessizce fırladı, hedefe ulaştığında ise yaygara büyük oldu.
E, şimdi bu yöntem tuttuğuna göre ve günah keçileri de yaratıldığına göre, arkası gelmez mi!
Gelir, hem de bal gibi gelir.
Kendisi henüz bir açıklama yapmamış olsa da, ben şahsen video skandalının arkasında iddia edildiği gibi doğrudan Falyalı’nın olduğunu düşünmüyorum, bir ayağı çukura sokulmuşken neden diğer ayağını da çukura soksun ki!
Üstelik de kısa süre içinde failler polis tarafından ortaya çıkarılabilecekken!
Diğer taraftan, ipi çoktan çekilmiş ve artık bariz şekilde birilerinin tetikçi kuklası rolünü üstlenen, kendisini eskiden kullananlara karşı kurtuluşu yine kendisini yeni sahiplerine kullandırtmakta bulan ve çok muhtemeldir ki CIA korumasında kendisine verilen izin kadar ahkam kesen Sedat Peker attığı mesajlarda sorumluluğu üstlenmiş olsa ve “KKTC siyasilerinin kasetleri bende” dese de, bu işin arkasındaki esas yönetmen güç ne Sedat Peker’dir, ne de Falyalı’dır.
Resmin geneline baktığınızda bunların biri olsa olsa uzaktan kumandalı kukla, öteki de günah keçisi olur.
Olay bu kadar basit değil, olamaz da.
Bu olay genel gidişatta sadece basit bir ayrıntıdır, hepsi o kadar.
Neden ve nasıl mı?
Madde madde açıklayalım.
KKTC ve Türkiye siyasi hayatının kimyası en ince ayrıntısına kadar bu dünyayı yöneten üst akıl tarafından incelenmiş, ve istenen zamanda ve istenen amaca uygun şekilde dizayn edilmesi için gerekli her türlü hesap kitap yapılmıştır, önce bunu bir kenara not edelim ve öyle devam edelim.
Kanımca, olayın evveliyatı ta Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine gider.
Bir önceki seçimde açık ara AKP’nin desteğini alan Akıncı, Türkiye’deki Fetoşlar darbesinden sonra AKP ile arasını bozdu ve giderek kutuplaştıran, bölüştüren, ayrıştıran bir siyaset izledi.
Söylemlerinde de hedefinde artık AKP yoktu, Türkiye vardı.
Rum, AB ve Amerika’nın siyasi tayfasının Akıncı’nın yanında durduğu ve desteklediği bariz şekilde hissedildi.
Ancak Akıncı, AKP ile kapışacak diye tüm Türkiye’yi hedef alınca, Türkiye’yi AKP, AKP’yi de Türkiye olarak görmeyen, Akıncı’nın da yıllar yılı havanda su döven, ayrıştıran, bölüştüren, kutuplaştıran politikasını benimsemeyen Kıbrıs Türkünün tepkisini doğru hesaplayamadı, tavrının kendi hanesine artı olarak yazılacağını sandı, ama fena çuvalladı, Kıbrıslı Türk seçmenin en az yarısı Akıncı’ya kırmızı kartı gösterdi, herşeye ve tüm hatalara ve sorunlara rağmen AKP’nin olmasa bile Türkiye’nin safında duracağını ispatlamak için gitti rakibi olan Ersin Tatar’a oy verdi, üstelik de Tatar’ı da içlerine sindirememelerine rağmen…
Seçim sürecinde Akıncı tayfası tarafından her hafta yenisi icat edilerek piyasaya sürülen bahanelerden “Türkiye seçimlere müdahale ediyor” palavrası da tutmadı, günün sonunda seçim sandığında toplam seçmen oyunun üçte birini bile alamadı, yine rakibi Ersin Tatar da seçimi az farkla kazanmasına rağmen seçmenin üçte ikisinden kırmızı kart yedi, kazandığı zafer Pirus zaferinden bir milim öteye gidemedi.
Nitekim, o da seçildiği günden beridir memleket uçurumdan aşağıya doğru tepetaklak giderken ülkedeki sorunlara duyarsız kaldı, toplum liderliği yapamadı, Kıbrıs sorunu ile ilgili bildik hikayeleri tekrarladı durdu, havanda su dövmekten bir milim öteye gidemedi.
Ancak ve ancak, Akıncı’nın değil de Tatar’ın seçilmesi bizim coğrafyada bildik emelleri ve hedefleri olan emperyalist tayfası ve Rum komşularımız tarafından hiç de hoş karşılanmadı.
Kendisi bu satırları okuduğunda bana belki kızacaktır, neden benim de ilerde böyle birşeyin gelebileceğini ima ediyorsun diyecektir, ama bu yazıyı sonuna kadar okumasını ve oturup ciddi ciddi düşünmesini tavsiye ederim, iki çift göz, bazen bir çift gözün görebileceğinden daha fazlasını görebilir, gidişata bir de benim bakış açımla bakmak kimseye zarar getirmez, birinci hedef Başbakan ise ve yeterince ses getirdiyse, ikinci hedef olsa olsa daha büyük ses getirecek Cumhurbaşkanı olur, böyle olaylarda küçük balıklar değil, sadece büyük balıklar hedeflenir.
Devam edelim, bizim memlekette siyasi didişmeler devam ededursun, bu arada, başka ilginç ve önemli gelişmeler de oldu, ki bence bugün yaşanan süreçte belirleyici oldular…
Rum tarafı ve Yunanistan tam gaz Amerika, Fransa, İsrail, İngiltere ve Rusya ile askeri, siyasi ve ekonomik işbirliği yapadursun, bizim hükümet tarafından verilen izinle önce Geçitkale havalanında İHAlar konuşlandı, sonra da Karpaz yarımadasının kuzey kesiminde Türkiye’nin kullanacağı askeri bir deniz üssü inşa edilmesi için arazi ayrıldı.
Rum tarafının attığı adımlar ve çevremizdeki coğrafyadaki yaşananlardan dolayı adanın kuzey sahilinde askeri bir deniz üssü inşa edilmesinin ne kadar gerekli olduğu hikayesini ben birkaç sene boyunca çeşitli defalar yazdım, bu noktada emperyalizmin çıkarlarına sürekli ters düşen birşeyler yazdığım için bir video de benim için çıkarırlarsa, hiç de şaşırmam!
Nasılsa Hollywood uzmanlığı onlarda!
Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki pozisyonunu güçlendirmek için Kuzey Kıbrıs üzerinden başka adımlar da atılabilir.
Gelinen aşamada, Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’nin önünü açtıkları için uluslar arası arenada AKP iktidarına tam bağımlı ve bağlı pozisyonda görülen iki kişi vardır, Tatar ve Saner, ve her ikisi de istenmeyen adamdır.
İkisi de emperyalistler tarafından istenmeyen adam ilan edilen, hangi akla hizmet ettiği anlaşılmaz bir şekilde aldığı kararlarla ülke ekonomisini zincirleme krizlere sokan, Türkiye kamuoyunda ise sürekli kan kaybeder duruma düşen ve önümüzdeki seçimde iktidarı kaybedeceğine nerdeyse kesin gözüyle bakılan Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve onun izlediği politikalara yakın durmaya, onun desteğiyle ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
Sadece bu bile Tatar ve Saner’e toplum hafızasında olumsuz etki edecek tezgahlarla, ayak oyunlarıyla “ayar çekilmesi” için yeterli sebeplerdir, bunun için gerekli olan tek şey biraz teknoloji ve kendini kullandırtacak tetikçiler ve ayak takımıdır.
Kanımca ilk golü Ersan Saner yedi, ikinci atış atılsa atılsa Ersin Tatar’a atılır, yukarda da belirttiğim gibi, daha küçük balıklara atılmaz, çünkü istenen etkiyi yapmaz, böyle tezgahlar ve atışlar da ancak etki getireceğinden emin olunan hedeflere karşı kusursuz zamanlamalarla yapılır.
Saner kendisine karşı yapılan komploda büyük resmi göremeyerek, bu komployu kendisine rakiplerinin tezgahladığını sandı, onları suçlayan açıklamalar yaptı, kendi ayağına bir kurşun daha sıktı, ama şahsen rakiplerinin bu konuyla doğrudan ilgisi olduğunu sanmam, önceden bilgileri ve ilgileri varsa bile, bir rakipleri ayak altından temizleneceği için seslerini çıkarmamışlardır.
Kaldı ki, Türkiye ile ilişkiler konusunda Tatar ve Saner’in yerinde kim olsa ve onların yaptıklarını yapsa, doğrudan hedef durumundadır ve kendi zaafiyetleri de hesaba katılarak, ince ayarlarla hesaplanmış nokta atışlı bir komploya herkes kurban gidebilir.
Dolayısıyla, video rezaletinde, Saner merkezi siyasetten ayrıştırıldıktan sonra, yerine gelecek adaya da bu komplo ile “ayağını denk al” mesajı verildi.
Mevcut teknolojilerde birine çamur atmak için istediğiniz delili yaratırsınız, yeter ki parayı bastırın, kullanılacak kuklaları bulun, gerisi çok basittir, tezgahın boyutları ortaya çıkana kadar golü yemesi hedeflenen zaten golü çoktan yemiştir.
Şunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim, çağdaş ülkelerde hiçbir görsel malzeme birinci elden çıktığı kanıtlanmadıkça delilden sayılmaz, çünkü elden ele dolaşan bir görseli kimin hangi maksatlarla ve ilk şekliyle nasıl ürettiğini ve nasıl yaydığını tespit etmek gerçekten çok zordur, dijital teknolojilerin ucu bucağı yoktur ve bizim bugün kullandığımız dijital teknolojiler buzdağının sadece zirvesinde minicik bir nokta kadardır, gerisi yeraltı örgütlerinin uhdesindedir.
Gelelim yine “ufak” noktaya, kanımca, Ersan Saner’i toplum nazarında bir anda yerle bir eden video konusunda Halil Falyalı üzerine atılan ithamlardan doğrudan alakalı değildir, belki dolaylı yoldan alakalıdır, ama doğrudan değildir veya hiç olmayabilir de.
Sadece birileri zamanlamayı iyi ayarlayıp, kullandıkları kuklalar aracılığıyla ülkede hafızalarda kalacak bir kaos ortamı yarattı, memleketin siyasi kimyasına ayar çekti ve arkasının da gelebileceğini ima etti.
Zaten bir önceki yazımda da belirttim, kaos ortamında tetiğe birden fazla ve beklenmedik yerlerden basılır, tetikçilere çamur at da izi kalsın yöntemiyle kullanabilecekleri hammaddeler el altından verilir.
Örneğin, Türkiye’de bir haber sitesinde Falyalı’nın kendisine silah tüccarı Mustafa Şevketoğlu’nun sattığı ama mülkiyeti Atıcılık Federasyonu’nda duran Accuracy marka .22 kalibre ateşli silahla nişan alırken gösterildiği bir fotoğraf yayınlandı ve o fotoğraf üzerinden Falyalı ve Türk Silahlı Kuvvetleri ilişkilendirilmeye çalışıldı, Falyalı askeri tesiste askeri silahla, askerin mühimmatını kullanarak atış yapıyor, hesap verin diye birileri TSK’ya da çamur atmaya çalıştı.
Halbuki Falyalı’nın fotoğrafının çekildiği yer KKTC Atıcılık Federasyonu’nun tüccar Mustafa Şevketoğlu’nun kurduğu Atıcılık İhtisas Birliği’ne kiraladığı sivil bir atış alanıdır ve orada atıcılık yarışmaları da sık sık düzenlenmektedir, Falyalı da kendi kurduğu Maximus isimli atıcılık kulübünün atıcılarıyla birlikte orada atıcılık faaliyetlerine tamamen yasal statüde katılmaktadır.
Yani, Falyalı’nın TSK envanterine kayıtlı silahları veya mühimmatı kullandığı, külliyen yalandır, ki kendisi atış yaparken bizzat ben arkasında duruyor ve teleskopumdan atışları izliyordum, ve kanımca bu fotoğrafı kroplayarak o tetikçi medya müsveddesine sağlayan, haberi yayınlayan ve yayınlatan doğrudan hem Falyalı’ya karşı husumet beslemekte, hem de TSK’ya karşı husumet beslemektedir ki Falyalı üzerinden TSK’yı hedef alarak bir taşla iki kuş vurmaya çalışmıştır.
Bu palavra haberin ateşlediği fitilden yola çıkarak, bir tek şey sorgulanabilir, ve konuyla ilgili tüm birim, kurum ve kuruluşlar tarafından sorgulanmalıdır da; silah tüccarı Mustafa Şevketoğlu Atıcılık Federasyonu aracılığıyla adına Minnesota Kişilik Testi denen, insanları cinsel organlarının tipine, cinsel tercihlerine, dinsel tercihlerine, özel yaşamlarına, sair fiziksel özelliklerine, dinine, dingiline kadar sorgulayan abuk subuk bir testi uygulayarak, bu abuk subuk testi atıcılığa ve silah edinmeye hangi akılla uyarlayarak, hangi şartlarda ve hangi fiyatlarla bu silahları ve diğer atıcılık malzemelerini ülkeye getirip, federasyon aracılığıyla şahıslara satmaktadır.
Sonuç olarak, Kıbrıs Türk siyaseti ve idaresi sadece ve sadece kendi zaafiyetlerinden dolayı organize bir saldırı altındadır ve rüzgar ekeyim derken fırtınalarda biçilmektedir.
Bu ortamın yaratılmasına doğrudan veya dolaylı olarak göz yumdukları için de memleketin sağcısı da, solcusu da, gelmiş geçmiş tüm hükümetleri de doğrudan sorumluluk sahibidir, bu noktada kimse kıvırmasın, herkes ektiğini biçer, biçeyim derken biçilebilir de.
GÜNCEL
15 Kasım 2024GENEL
15 Kasım 2024KIBRIS
15 Kasım 2024GÜNDEM
15 Kasım 20243. SAYFA
15 Kasım 20243. SAYFA
15 Kasım 20243. SAYFA
15 Kasım 2024