İŞTE O AÇIKLAMA:
Şu ana değin Cenevre’de yaşananların hiçbiri şaşırtıcı değildir, şaşırtıcı olmamalıdır. Sürecin bizim açımızdan dezavantajlı bir hal alacağını görmek için alim olmaya gerek yoktu. Neden mi?
1- Çünkü daha Cenevre’ye gelmezden önce Kıbrıs Türk tarafı belirli bir tarihte belirli bir yüzdeliğe (%29,2) uygun bir harita verme sözünü vermişti. Bizim müzakere heyeti yüzdeliği bir önceki İsviçre zirvesinde görüşmüş, karşılığını almaksızın %29,2’ye gerilemişti. Toprak diğer konulardan izole edilerek, koparılarak konuşulmuş ve BM de yüzdelikleri kayıt altına almıştı.
2- Anastasiades de Cenevre’de bizim almayı umduklarımıza dair herhangi bir şey vermedi, herhangi bir esneklik göstermedi, ilk üç günün geçmesi için bekledi, zaman öldürdü ve günü gelince Kıbrıs Türk tarafından haritayı aldı (dün itibariyle).
3- BM raporlarında “harita ve rakamlar SON AŞAMADA müzakere edilecek” denilmesine ve Cenevre konusunda neredeyse tüm taraflar “bu son aşama değil, son durak değil” diye açıklamış olmasına rağmen, son aşama gelmeden biz haritaya girdik. Aslında bu yanlış Mont Peleran’da rakam (yüzdelik) görüşülerek daha o zamandan yapıldı ve 1 Aralık liderler mutabakatında “harita teatisi” uzlaşmasıyla sürdürülmüş oldu. Ortada referandum tarihi yok, müzakerenin ucu halen açık ama biz harita müzakeresine girmiş olduk. Basına belgeleri sızdıran Rum siyasileri “artık bilgilendirmeyeceğini” söyleyen Rum lider, dün akşam haritayı görür görmez yine diğer siyasileri bilgilendirdi. Bunları Kıbrıs’ta sağır sultan dahi duyacaktır. BM kasasında kalacak olması, basına sızmayacağı anlamına gelmiyor maalesef.
4- Bu noktadan sonra Güvenlik ve garantiler dışında esasen almak istediğimiz (ki umarım öyledir) ama alamadığımız ve halen açıkta duran temel konular nelerdir (neler olmalıdır)?
a. Dönüşümlü başkanlık ve daha genel anlamda siyasi eşitlik (temsiliyet ve kararlara etkili katılım);
b. Çözümün AB içinde mahkemeler önünde erimesini, bozulmasını engelleyecek olan Birincil Hukuk konusu;
c. Mülkiyette kendi bölgemizde sarih çoğunluğa sahip olabilmemiz için iadeye getirilecek sınırlamalar (iki-kesimliliğin mülkiyet boyutunun güvence altına alınması)
d. Nüfusta kendi bölgemizde sarih çoğunluğa sahip olabilmemiz için gerek ikamet kurma hakkına sahip olacak gerekse bir nevi geçici kalma hakkına sahip olabilecek olan kişilere getirilecek sınırlamalar (iki-kesimliliğin nüfus boyutunun güvence altına alınması)
5- Cenevre’de bugünden sonra bu almak istediklerimizi alabilmemiz için elimizde kalan pazarlık kozları nelerdir diye bakarsak, yani bunları almak için elimizde verecek ne kaldı diye bakarsak durumun hiç de iç açıcı olmadığını görürüz:
a. %1’lik bir toprak kozu! (çünkü Rum tarafı %28,2, Kıbrıs Türk tarafı ise %29,2 toprak demiştir. İkisi arasında bir rakamda buluşulacaksa, pazarlık payımız o yüzde 1’lik kısımdadır demektir).
b. Garantiler ve adada kalacak olası askeri varlık kozu.
6- Yüzde 1’lik bir toprak esnemesiyle bu sayılan dört hususu alamayacağımız aşikardır. O halde Cenevre’de bir UZLAŞMAYA VARILACAKSA:
a. Ya büyük oranda Rum tarafının haritası kabul edilmek durumunda kalınacak; veya
b. Bu dört konuda istediklerimizi alamayacağız ve Annan Planı’nın da gerisine gidecek bir çözüme razı olacağız; ya da
c. Garantilerde ve asker konusunda normalde vermeyeceğimiz tavizleri vereceğiz ki bu dört konuda istediklerimizi alabilelim.
d. Yani Cenevre’de bir uzlaşmaya varılacaksa kırk katır mı, kırk satır mı durumu ile karşı karşıyayız demektir. Buna neden olan da, daha Cenevre’ye gelmezden önce hem Mont Peleran’da hem de 1 Aralık uzlaşısında Kıbrıs Türk tarafının yukarıda tarif edilen yanlış stratejisidir.
e. Bir diğer ihtimal ise Rum tarafının herhangi bir karşılık beklemeksizin bu dört konuda esneklik göstermesidir ki bunun pek de olası olmadığını düşünüyorum.
7- Peki Cenevre’de bir UZLAŞMAYA VARILMAYACAKSA?
a. Bir olasılık: Bugün Kıbrıs Konferansında garantörlerin pozisyonları ortaya konulur, arada önemli bir uçurum olduğu saptaması yapılır, daha müzakere gerekir denilir ve toplantı biter, bir süre sonra yeniden deneriz denilir, süreç uzar. Fatura Türkiye’ye kesilmeye çalışılır.
b. Bir diğer olasılık: Bugün Kıbrıs konferansına paralel olarak iki taraf açıkta kalan bu dört ana meseleyi müzakere etmeye devam eder, sonuç alınamaz, “Kıbrıs’a dönelim ve müzakereye devam edelim, hazır olduğumuzda Türkiye ve Yunanistan yeniden davet edilir” denilir, süreç uzar. Bu kez fatura hem Kıbrıs Türk tarafına hem de Türkiye’ye kesilmeye çalışılır.
c. Her durumda: Müzakere süreci uzarsa birkaç ay sonra doğal gaz kazı çalışmalarıyla çakışacak ve o noktada bir kriz yaşanacaktır. Muhtemelen o aşamada müzakereler ya kopacak veya askıya alınacaktır;
d. Her durumda: Anastasiades Kıbrıs’a döndüğünde bir yandan “ilk kez Kıbrıs Türk tarafına harita verdirdim, müzakere ettirdim” diyecek (ki dün itibariyle sözcüsü bunu söylemiştir); diğer yandansa “dönüşümlü başkanlığı vermedim, nüfus ve mülkiyet açısından da Annan Planından daha iyi bir noktada durdum” söylemini kullanacaktır.
Mont Peleran’dan bu yana Kıbrıs Türk tarafının kendini son derece dezavantajlı, zor bir duruma soktuğunu düşünüyorum. Kasım 2016’da Havadis Gazetesi’ne verdiğim röportajda Kıbrıs Türk tarafının pazarlık gücünün zayıfladığı yorumunu yapmıştım. Şimdi bu Cenevre’de daha net şekilde ortaya çıktı.
Sonuçta müzakereler bağlamında Kıbrıs Türk tarafı için belirsizlik devam ederken Cenevre’de elimizdeki pazarlık kozlarını iyice tüketmiş haldeyiz. Bu noktadan sonra “umarım yanılırım” dahi diyemiyorum…
GÜNCEL
17 Kasım 2024GENEL
17 Kasım 2024KIBRIS
17 Kasım 2024GÜNDEM
17 Kasım 20243. SAYFA
17 Kasım 20243. SAYFA
17 Kasım 20243. SAYFA
17 Kasım 2024