Özersay: Rum tarafı çatışma riskini yükseltiyor
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, haftalık Simerini gazetesine verdiği özel röportajda, federasyonun vadesinin dolduğunu belirterek, başka çözümlerin esneklikle görüşülmesi gerektiğini vurguladı.
Söyleşide, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in 2014’teki Maraş’ın açılmasıyla ilgili çabasının, Rum tarafının Kıbrıs Türk limanlarını ve limanların genişletilmesi/iyileştirilmesini istisna tutma ısrarı nedeniyle başarısızlığa uğradığını vurgulayan Özersay’ın, Rum tarafını, hareketleri ile çatışma riskini yükselttiği konusunda uyardığı da kaydedildi.
Gazete “Maraş’ın İadesini Siz Reddettiniz… Kudret Özersay Doğal Gaz Nedeniyle Çatışma Riski Olduğunu Söylüyor” başlığıyla manşetten verdiği söyleşiyi, “Özersay Özel Söyleşisi: Maraş Açılacak ve İskan Edilecek… Çatışma Riski Var Ama Güç Diplomasidir” başlığıyla iki tam sayfasına yaydı.
Özersay’a ilk önce, cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağını soran gazete “henüz karar vermedim. Yazdan sonra, Eylül-Ekim’de karar vereceğim” cevabını aldı ancak “karar vermek için Türkiye ile istişare edecek misiniz?” sorusuna karşılık “kesinlikle hayır, bunu neden yapayım?” sorusuyla cevap verdi.
“Ankara’nın seçilmişi olduğu” iddiaları sorulduğunda birilerinin tercihi olmak için hareket etmediğini vurgulayan Özerday “bugüne kadar Kıbrıs Türk toplumu içerisinde, Kıbrıslı Türklerin çıkarları, KKTC mensuplarının iradesi için politika yapıyorum” dedi, şunları ekledi: “Bunun için başka bir ülkenin tanımasını, desteğini veya adamı olmayı beklemiyorum. Türkiye ile iyi ilişkilerimiz var, olması da gerekir ama bu, kimin seçileceğine Türkiye’nin karar vermesi veya seçmesi gerektiği anlamına gelmez. Bu yanlıştır ve bu görüşe yaklaşımım, Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının aleyhine olduğu şeklindedir.”
Özersay “Kıbrıslı Türklerin iradesi ezelden beridir Türkiye’nin iradesiyle örtüşüyor mu?” sorusuna “kesinlikle hayır. Diğer Türk hükümetlerinin belirli bir kişiyi tercih ettiği ve istikamet gösterdiği ancak sonunda kaybettikleri örnekler var. Günün sonunda, sandığa gittiğinde karar verecek olan halktır” cevabını verdi.
Gazetenin, Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının sadece Türkiye aracılığıyla mı güvenceye alınabileceği, yoksa tam bağımsız bir ada mı öngördüğü sorusuna karşılık “KKTC ilan edilene kadar hedefin, dünyadaki her ülkenin vizyonu olduğu gibi, bağımsız bir devlet olduğunu ancak dünya ekonomisi nedeniyle karşılıklı bağımlılık dikkate alındığında dünyada tam bağımsız birçok ülke bulunduğunu söylemenin mantıklı olduğuna işaret eden Özersay, devamla şunları söyledi:
“Şunu demeye çalışıyorum; evet bağımsız devletiz, ancak bizi tek tanıyan ve bizimle tek doğrudan ekonomik teması olan Türkiye ile ilişkilerimizin doğası nedeniyle doğal olarak bir ekonomik ve sosyal bağımlılık ilişkisi oluştu.”
Siyasi açıdan bağımlılık olup olmadığı sorusuna karşılık “evet, söylediğim nedenlerle bazı siyasi etkiler olabilir. Samimi olalım, bu yüzyılda ve bu ekonomik şartlarda tam egemen ve bağımsız olunması kolay değil. Buradaki en iyi unsur Türkiye ile dengeli ve sağlıklı bir ilişki oluşturmamız gerektiğidir. Bizi bu konuda eleştirenlerin önce kendilerini suçlaması gerektiğine inanıyorum çünkü bu bağımlılığa, onların -Kıbrıslı Türkleri izole ve sadece Türkiye ile ilişkide bırakarak- yarattığı şartlar itti.”
Özersay, gazetenin, “bunun Kıbrıs Türk tarafı açısından Kıbrıs sorununu çözmek için çok iyi bir teşvik olabileceği şeklinde tersten de okunabileceği” üstelemesi üzerine ise şunları söyledi:
“KIBRISLI TÜRKLERİN HİÇBİR TEŞVİKE İHTİYACI YOK”
“Samimi olayım, Kıbrıslı Türklerin hiçbir teşvike ihtiyacı yok çünkü 2004’ten beri kapsamlı çözümden yana olduklarını gösterdiler. Teşvike ihtiyaç yok. Açık ve samimi konuştuğumuza göre, kapsamlı çözüme teşvikten ve cesaretlendirmeden söz ediyorsak, bunlar, yetki ve refahı Kıbrıslı Türklerle paylaşmayı kabul etmesi için Kıbrıs Rum tarafıyla ilgili olmalı.”
BEŞLİ KONFERANS…
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın BM Genel Sekreteri’ne gönderdiği mektuptaki, “gayrı resmi beş taraflı ve AB’nin de bütün tarafların aynı hedefte (iki bölgeli, iki toplumlu federasyon) olup olmadığını saptamak üzere gözlemci olarak katılacağı beşli konferans önerisini destekleyip desteklemediği sorulan Özersay “bunu siz söylüyorsunuz” dedi. Gazetenin “hayır, Sayın Akıncı mektubunda diyor” üstelemesine karşılık ise şu cevabı verdi:
“Size kendi görüşümü söyleyeceğim. Bu görüşmenin amacı ne olacak? Taraflar bir araya gelirlerse zemin ne olacak? Ne istiyorlar, neyi müzakere edecekler, bu görüşmenin o zaman; yani aynı vizyona sahip olup olmadığımızı görüşmemizin önemi olacak. Çünkü BM halihazırda, belirsizlik olduğunu ve ortak vizyon olup olmadığının netleşmediğini söyledi.
“GÖRÜŞMENİN HEDEFİ MÜZAKERELERİN KESİLDİĞİ YERDEN DEVAM ETMESİYSE, BEN KARŞIYIM”
Dolayısıyla görüşmenin hedefi müzakerelerin kesildiği yerden devam etmesiyse, ben karşıyım. Ancak taraflar gayrı resmi olarak müzakerelerin başlamasını değil, yukarıda söylediklerimi tartışmak için görüşeceklerse, o zaman olur.
Söylemeye çalıştığım, ‘çözüm istiyorum, iki bölgeli iki toplumlu federasyon istiyorum’ demek yetmez. Son 50 yıl biz iki bölgeli iki toplumlu federasyon istiyoruz dedik, bunu siz de söylediniz. Ancak aynı şeyi mi kastettiğimiz konusunda büyük bir soru işareti var.”
Gazete bu noktada Özersay’ın sözünü keserek “son aylarda Kıbrıs Türk toplumuna Kıbrıs Rum tarafı müphem mesajlar veriyor diyorsunuz ama şimdi anlattıklarınız tahtında bunu tek yapan sizin tarafınız” ithamında bulundu. Özersay “evet, bunu söyleyebilirsiniz. Sizin başkanlık sisteminiz var, bizim parlamenter sistemimiz. Bizim tarafta yetki kullanımı ikiye bölünüyor. Liderler BM himayesinde müzakere edecekse, o zaman Akıncı’nın ne dediği dikkate alınır. Bunu sorgulamayız. Bizim dediğimiz, seçilmiş hükümet olarak görüşümüz var ve söylüyoruz. Dikkate alınır mı alınmaz mı başka mesele. Ama bu tek başına bizim görüşümüzü söylememizi engellemez.
50 YILLIK DENEYİM…
Samimi konuşmak gerekirse, 50 yıllık deneyimden sonra duruma baktığımızda toprağa dair gelişmelerin adil bir işbirliği oluşturulmasına müsaade etmediğini görüyoruz. Benim ve partimin savunduğu iki taraf arasında hiçbir temas olmayacak, tam taksim değil, iki devlet çözümünün tek seçenek olduğu değildir. Benim söylediğim, yeni bir işbirliği bina edilebileceği ve görüşülmesi gerektiğidir. Son 50 yıl yetki ve refahın paylaşılmasına dayanan federal işbirliğini görüştük. Eleştirmiyorum. Gördüğümüz, Kıbrıs Rum liderliğinin tamamında bu paylaşıma irade olmadığıdır. Bunu 2004’te, Annan planından sonra, Kıbrıs Rum tarafı yetkiyi ve refahı Kıbrıs Türk tarafıyla paylaşmaya hazır değil diye BM de söyledi. Objektif olmak isterim. Ayaklarımı sizin ayakkabılarınızın içerisine koysam ve bana bütün adayı temsil etme hakkı verilse, tek yasal hükümet muamelesi yapılsa, çözüm olmadan AB’ne tam üye olsam, uluslararası toplum tek yanlı sondaj yapmama ve doğal gazı çözümden önce piyasaya sürme hakkı verse büyük olasılıkla ben de paylaşmak istemem. Bu şartlarda, başka tür işbirliklerinin görüşmeye ortam yaratılmasına müsaade etmeyen federasyonda ısrarın doğru yaklaşım olduğuna inanmıyorum.”
NASIL BİR İŞBİRLİĞİ…
Özersay, önerdiği bu yeni işbirliği şeklinin ne olduğu sorulduğunda “Prosedürden başlayalım” dedi, şöyle devam etti:
“Bunca yıl her şeyde uzlaşılacak, bir sabah kalkacağız ve biz siyasiler halka, Annan planı gibi 9 bin sayfalık bir anlaşmayı izah edeceğiz mantığıyla görüştük. Kapsamlı çözümün mantığı budur. prosedürel olarak çözüme adım adım yaklaşabileceğimizi düşünüyorum. İşbirliğine başlayabileceğimiz 3-4 alan bulursak tepeden tırnağa bir güven ortamı yaratmanın doğal şeklini bulabiliriz. Bir çeşit evrimsel prosedürdür. Aynı şey AB’yle kömür ve çelikte olmuştu. O zamanlar, bugün uluslararası örgüt olarak gördüğümüz işbirliğinin nasıl evrimleşeceği bilinmiyordu.
Nasıl bir işbirliğimiz olacağını veya bunu nasıl adlandıracağımızı başta sormamıza gerek yok. Bu farklı bir yaklaşımdır. Kapsamlı çözüm yaklaşımı değildir. Ancak bu, bugünkü durumdan daha iyidir. Bugün, bu ilişkiyi cidden istiyoruz diyoruz, aynını siz de söylüyorsunuz, ama siz nikahı kast ediyorsunuz, biz birlikte yaşamayı. Her ikimiz de iki bölgeli iki toplumlu federasyondan söz ediyoruz. tabelalarla konuşmasak daha iyi. Sizin taraf yetkiyi ve refahı paylaşmaya hazır değil.”
Bu cevap üzerine gazete “Sayın Özersay, niye böyle diyorsunuz? Peki ya Siyasi eşitlik? Her karar için mecburi bir olumlu oy istenmesini mantıklı yaklaşım mı görüyorsunuz? Bu işleyebilir ve yaratıcı mı?” sorusunu yöneltti.
Özersay “iki toplum arasında güven ilişkisi yoksa, oluşana kadar, bu tür karar alma mekanizmaları gereklidir” dedi, şunları söyledi:
“Çünkü güven yoktur. Bizim görüşümüz karar alınmasını engelleyebilecek durumda olmasa bile diğerlerinin bizim bakış açımızı da dikkate alacağına güvenemezsek bu ilişkide kendimizi güvende hissedemeyiz. Bu nedenle bizim taraf karar alınması için bizim tarafın bir olumlu oyu olması gereğinde ısrar ediyor. Bunu mantıklı olarak algılamayabilirsiniz. Ama işleyebilirlik gerekçesi Makarios döneminden geliyor. Kıbrıs sorununda birbirimiz hakkında her şeyi biliyoruz. Argümanlar, karşı argümanlar, tezler ve yazılı öneriler. Yanlış giden bir şey var.”
Gazetenin “o nedir?” sorusuna karşılık “malum, uzlaşılmış ‘slogan’. İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon İstiyoruz. Aynı şeyi söylüyoruz ama aynı öneriden aynı şeyi algılamıyoruz. Sorun bu ise o zaman Pandora’nın Kutusu’nu açıp tartışmamız daha iyi. Bunda (federasyon) uzlaşabileceğimiz gerçekçi mi? Başka bir yaklaşımı düşünmemiz daha iyi değil mi? Federasyondan kurtulmak bugün çözümsüz görünen sorunların özlü unsurlarını da değiştirecek. Farklı bir çözüm görüşülebilir, görüşülmelidir.”
Özersay, bunları Rum siyasiler ile konuşup konuşmadığı sorulduğunda “geçmişte, bu fikirlerden bazılarına nasıl yaklaştıklarını test ettim. Detaylı şekilde konuşup konuşmadığımı sorarsanız, hayır. Genel hatlarıyla, evet. Somut görüşmelerden de bahsetmiyorum” cevabını verdi.
Gazete “tekrar soruyorum, Sayın Özersay Başkan Anastasiadis ile sosyal akşam yemeğinde bir araya geldiniz, Sayın Averof Neofitu’yla, Sayın Andros Kiprianu’yla görüştünüz. Bu yeni fikirleri görüşme fırsatı buldunuz mu?” sorusunu yöneltti. Sözlerine “ilk başta, bu görüşmeleri bu konuları görüşmek için yapmadım” vurgusuyla başlayan Özersay “bu fikirlerin önce akademik düzeyde ve kamuoyunda nüfuzu olabilecek şahsiyetler düzeyinde tartışılması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
“ALENEN SORSANIZ CEVAPLARI HAYIR OLUR…“ALENÎ TARTIŞILAMAYACAK BAZI KONULAR VAR VE GİZLİDİRLER”
“Bundan kuşkum yok. Ancak doğrudan, bu görüşmelerinizde bu fikirleri görüşme fırsatı buldunuz mu diye soruyorum” üstelemesi üzerine “Onlara alenen sorsanız cevapları hayır olur. Ancak evet, bu görüşme için olanak olduğuna inanıyorum” dedi.
Özersay “neden aleni sorsanız diyorsunuz? Gayrı resmî, kabul ettikleri için mi?” üstelemesine karşılık “alenî tartışılamayacak bazı konular var ve gizlidirler” dedi, şöyle devam etti:
“En azından ilk başta, gayrı resmî diyalog yapar görüşürsünüz ki daha sonra bu tezi savunmak zorunda kalmayasınız. Bu nedenle, BM ile aynı odada olmak bazı zamanlar avantajlıdır. Çünkü bu şekilde verilmiş tezler, senin için biçtikleri kostüm vardır ve bundan kaçamazsın. Anlaşma olacak demek olmadan, ihtimali araştırmak istersen, esnek şekilde alternatifleri incelemek istersen, yolu budur. Olanak istersin ve bu olanak, bir görüşmenin resmi mi, gayrı resmi mi olduğuna bağlıdır. Yıllardan sonra ve kalıcılaşmış tezler ve sloganlar nedeniyle bunun konuşulması bile kolay olmaz. Alternatif, aynı şeyi konuşmamız ve fiili durumun kalmasıdır. Zaman zaman sorarım. Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara müzakerelere kaldığı yerden federasyon çerçevesinden devam etmeniz daha iyi diye ısrar eden yurtdışındakiler mevcut durumu mu istiyor? Sebep de -katıldığımdan değil- mevcut durumun, statükonun bir çeşit istikrarı besliyor olması ve onların da bundan memnun olmaları mı. Statükoyu, ancak mevcut müzakerelerin devamı ile sorgulamazsın.”
HİDROKARBONLAR
Söyleşinin hidrokarbonlarla ilgili bölümünde gazetenin “Akıncı’nınkinden farlı bir öneriniz var. Siz müdahil şirketler komitesinden söz ediyorsunuz…” hatırlatması üzerine Özersay “güzel, netleştireyim: Sayın Akıncı’nın önerisine katılıyorum. Geçmişte, 2011’de Sayın Eroğlu’nun aynı mantığı taşıyan önerisini ben hazırlamıştım. Sondajları, piyasaya sürümü birlikte yapalım ve uluslararası bir fon kurulsun. Ben öneriyi sayın Yakovu’ya vermiştim. Şimdi Sayın Akıncı ile bu öneri için birlikte çalıştık” dedi. Bu çalışmaya Türkiye’nin de katılıp katılmadığı sorulduğunda ise “Hayır. Bunu neden söylüyorsunuz. Türkiye’ye ihtiyacımız yok. Yanlış görüş” cevabını verdi.
Gazetenin “özür dilerim, bunda ısrar ve izah ediyorum. Öneri Kıbrıs Rum tarafına verilmeden önce Türk Dışişleri Bakanlığı öneriye destek açıklaması yayımladı. Bize nasıl Türkiye ile alakası olmayan bir öneriydi diyorsunuz?” üstelemesine karşılık Özersay “Türkiye tarafından desteklendi çünkü halihazırda Sayın Akıncı tarafından açıklanmıştı” cevabını verdi, devamla şunları söyledi:
“Öneri 2011’dekiyle aynı mantıkta. Farklı noktaları neler? Sayın Akıncı ile öneriyi, nasıl uygulanacağı, ilkelerin neler olacağı v.b. geliştirdik. Elbette bazı parametreler müzakere edilebilir. Ben başka bir parametre ekleyebilirim, ki buna farklı öneri dediniz. Yılın başından beridir, iki toplumun onayı ile şirketler aracılığıyla işbirliği olasılıklarından söz ediyorum. Bu şekilde , konuyu bizimle görüşmeyeceğiniz tezinizi de ihlal etmezsiniz. Şirketlere bütün meseleler için aralarında işbirliği yapma hakkı verin, biz de verelim.”
Simerini “Ama bu mümkün değil Sayın Özersay. Size doğrudan sorayım. Türkiye’nin, bu konudaki faaliyet şekliyle Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını güvenceye aldığını düşünüyor musunuz?” sorusuna Özersay’dan “Evet, elbette” cevabını aldı.
Gazete Özersay’a Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak iddialarının gösterildiği haritayı vererek, haritayı biliyorsunuz değil mi? Türkiye’nin, Kıbrıs MEB’inin tamamını yüzde 61 oranında azaltan tezi Kıbrıslıların, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin çıkarına mı?” sorusunu yöneltti, karşılığında şu cevabı aldı:
“Elbette, ben de haritayı biliyorum. Şimdi siz bana, Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılan deniz bölgesinin oranını söyleyin. Kıbrıs Rum tarafının fiiliyatta kaptığı ve tek taraflı kullandığı oranı da söyleyin. Bu adil mi? Samimi olalım. Güney Kıbrıs ve Türkiye arasındaki kuzey bölgesi uluslararası hukuk tahtında uzlaşıldı. Bu taraftan (Güney Kıbrıs) anlaşma Türkiye’nin çıkarına değildi. Dolayısıyla kimse hataya düşüp bu oranı Türkiye kapacak demesin. Her ülkenin kendi argümanı var. Bu mantıklıdır. Örneğin Malta ve Libya, v.b. gibi diğer mahkeme kararlarına bakıldığında her ülkenin kıta sahanlığı için pek çok parametre dikkate alınır. Bazı zamanlar bir karasal ülke bir ada ile görüşürken küçük veya büyük farklılıklar vardır. Ancak belirtirim, Türkiye’nin argümanları uluslararası hukuktan doğar. Bu nedenle, bugüne kadar doğru veya son 8 yıldır Kıbrıs Rum ne yaptıysa aynısını yaptık diyorum. Daha fazlasını değil.”
“TÜRKİYE ADA’NIN BATI BÖLGESİNDE KENDİ KITA SAHANLIĞINDA SONDAJ YAPIYOR”
Gazetenin, Türkiye’nin bir yandan adaların MEB’e sahip olduğunu tanımazken bir yandan Kıbrıs Türk tarafı ile anlaşma yaparak onun adına, ruhsatlandırdığı parsellerde faaliyet gösterdiğini hatırlatarak buna yorumunu sorduğu Özersay “Kuzey Kıbrıs tarafından MEB ilan edilmedi” vurgusuyla başladığı sözlerini şöyle sürdürdü:
“MEB peşinen var olan (ipso facto) değildir. Uluslararası Hukuk tahtında ilan ederseniz sahip olursunuz. Buna rağmen, peşinen var olan deniz bölgemiz, egemen sularımız ve kıta sahanlığımız var. Bunları ilan etmeye gerek yoktur. Bunlar temelinde Türkiye, Ada’nın Batı bölgesinde, kendi kıta sahanlığında, MEB’inde değil, sondaj yapıyor.”
Özersay gazetenin “Kıbrıs’ın 30 deniz mili batısını Türkiye’nin kıta sahanlığı mı addediyorsunuz?” şeklindeki sorusuna “neden olmasın? Dünyadaki başka ülkelerin kıta sahanlıklarını gördünüz mü?” dedi, şunları söyledi:
“Her birinin kendi argümanı var. Kamuoyunun görüşünü çarpıtmayın. Kıbrıs sorununu çözmediğimizi de küçümsemeyin. Çözsek veya bu alanda işbirliği yapmamızı kabul etseniz Kıbrıslılar olarak gider –ki bunu herkesin bilmesini istiyorum- Türkiye ile yalnız Güney bölgelerinin değil Kuzey bölgelerinin de, sınırlandırılması konusunu bütün ada için görüşürüz. Böyle bir durumda biz, Kıbrıslı Türkler olarak Ada’mızın çıkarlarını savunacağız. Emin olun!”
Gazete “Fakat Ada’nın batı bölgesi için bunu yapmadınız” üstelemesine “henüz Türkiye ile bu bölgeyi müzakere etmedik” ve “evet ama peşinen Türkiye’nin kıta sahanlığı olduğunu a priori kabul ediyorsunuz” üstelemesine karşılık ise şu cevabı aldı:
“Ada etrafında Türkiye ile müzakere edilmemiş ve sondaj yapmakta olduğunuz birçok bölge var. Bugün ne kadar bölgede sondaj yaptığınıza bakarsanız, Türkiye’yi sondajları için protesto ettiğinizde ikna edici olmadığınızı anlarsınız. Söylemeye çalıştığım ve anlamanızı istediğim şey şudur: Yarın, pazartesi bu konuda işbirliği yapmamıza karar verirseniz, Ada’nın tamamı için Türkiye ile müzakere edeceğiz.”
Özersay “bu şekilde Türkiye sondajlarını hemen durduracak mı?” sorusuna karşılık bu, bölgedeki diğer faaliyetlerinizle doğrudan ilgilidir. Durdurmasını isterseniz, sizin de durdurmanız gerekir. İşbirliği yaparsak, barışı ileri götürebiliriz. İki şey lazım: karşılıklı ihtiyaç ve gerçekçi olmamız. Tezlerde ısrar etmemeliyiz. Gerçekçiysek, çözümden (Kıbrıs sorunu) önce bile çözüm vardır” vurgusunu yaptı.
“KURDUĞUNUZ FONLAR KONUSUNDA KÖTÜ TECRÜBELERİMİZ VAR”
Gazetenin, Rum yönetimi tarafından geçirilen Hidrokarbon Fonu yasasının neden yeterli garanti olmadığı sorusu üzerine ise “sizin kurduğunuz fonlar konusunda kötü tecrübemiz var” dedi, şöyle devam etti:
“Bir tanesi Güney Kıbrıs’taki terk edilen Kıbrıs Türk mallarıyla ilgilidir. Yıllar önce bize, kullanım kaybı için bir fon kurulduğu, Kıbrıslı Türk göçmenlerin tazmin edilmesi için (fona) para girişi olacağı söylendi. Sonda aniden bu fonda para olmadığını saptadık, bunu Güney Kıbrıs medyası da yazdı ve yetkililerin beyanları da var. Dolayısıyla sahte bir fondu. Bu konuda güven yaratmayan bir deneyime sahibiz.
İkincisi, kurucu ortaklardık ve her ikimize ait olan şeyler vardı ve bize; bir şey yapacağız, burada tutacağız, ben yöneteceğim, hangi çalışmada kullanabilirim, kamu borcu için kullanmayacağım dediler ama buna sizler tarafından karar verildi. Kaynaklar her ikimize de ait. Ancak bu kaynakların nasıl kullanılacağına siz karar verdiniz. Sorun budur. Saçmadır.”
Kudret Özersay “Hidrokarbon Fonu”na bir Kıbrıslı Türk atanması fikrinin kulağa nasıl geldiği sorusuna da “neden birlikte yapmayalım? Ya paylaşım oranı konusunda anlaşmazsak?” sorusuyla cevap verdi.
TALAT-HRİSTOFYAS YAKINLAŞMASI...
Gazetenin, son iki müzakere turunda teyit edilen Talat-Hristofyas yakınlaşmasını hatırlatması üzerine ise sözlerine “varsayımsal, özü olmayan bir görüşme” diyerek başlayan Özersay, şöyle devam etti:
“Kapsamlı çözüm var mı? Son 50 yılda Kıbrıs sorununu çözmeyi başardık mı? Hayır. Önceki dönemde önceki liderler tarafından uzlaşılan, hiçbir hukuki değeri bulunmayan ve çözüm olup olmayacağını bilmediğimizden geçerli olup olmadığını kimsenin bilmediği bir belgeye güvenmemizi istiyorsunuz. Çözüm bulunana kadar da buna güvenmemizi istiyorsunuz. Sıradan bir Kıbrıslı Türk olarak bana göre soru, geriye kalanları unutun, basit soru; neden çözümden önce sizin doğal zenginlik konusunda bütün bunları yapabilesiniz, doğal kaynağı kullanabilesiniz de Kıbrıslı Türk olarak benim bu kaynakları kullanmak için çözümü beklemem gereksin? Bu haksızlık.”
Çeşitli Türk yetkililerden “savaş tehditleri geldiği” iddia edilerek, bunlara katılıp katılmadığı sorulan Kudret Özersay “savaşta babasını kaybetmiş birisi, kayıp oğlu olarak savaşı veya çatışmayı asla desteklemem. Hedefin veya konuşma yöntemimizin bu olması gerektiğine inanmıyorum. Temelde diplomasi, güçle ve mesajlarla el ele gider, bir şeyi bu şekilde başarmaya çalışırsınız. Kimi zaman ne dediğini anlarsın. Bazı zaman bir şeyi kazanmak için önceden mesaj verirsin. Bir çeşit güç üzerinden diplomasi. Bu nedenle, emrivakiler düzeyinde, toprak düzeyinde belirli bir noktaya varırsak, taraflardan biri o bölge bana aittir der ve öteki o noktaya giderek ısrar ederse krizle, gerilimle sonuçlanacağı hafife alınmamalıdır. Risk vardır.”
ÇATIŞMA RİSKİ…
Özersay “yani çatışma riski mi var?” sorusuna “evet var. İma etmiyorum, savunmuyorum da. Uluslararası politika ve diplomaside bu riskler kimi zaman somut anlaşmalara varılmasına yardımcı olabilir” cevabını verdi, “bu şantaj değil mi” üstelemesine karşılık da şunları söyledi:
“Söylediğim onca şeyden sonra sizden bu kelimeyi işitmek beni üzdü. Bu mesele için Türkiye’ye dayatılması gereken yaptırımlardan söz eden Kıbrıs Rum tarafına ne demeli? Buna da şantaj mı diyelim? Şantaj olarak adlandırırsak o zaman şantaj lisanıyla konuşalım.”
Söyleşinin Kapalı Maraş ile ilgili ve son bölümünde ise gazete, Özersay’a “planınız nedir” diye sordu. Kudret Özersay “doğru karar almak istiyoruz ve bunun için verilere ihtiyacımız var. Maraş’ta neyin ne olduğunu netleştirmek için şimdilik sadece buna karar verdik” ifadesini kullandı.
Başbakan Ersin Tatar’ın Maraş-Evkaf konulu açıklaması hatırlatıldığında ise Özersay, “ siz meclisimizde ne konuşulduğunu biliyor musunuz? Bunun sayın Tatar’ın ve partisinin tezi olduğu söylendi ama aynı zamanda ben de, KKTC’nin parçası olan bölgeyi bugünkü askeri bölge olmak yerine meskun bölge haline getirmek hedefiyle Maraş konusunda önceki mal sahiplerinin ve Evkaf’ın haklarının da dikkate alınacağını söyledim. Bazı parametrelerde görüşlerimiz çatışıyor olabilir. Ancak somut olarak ne yapacağımıza karar vermedik. Örneğin Kıbrıs Türk idaresi altında açar mıyız. 5 yıl önce benim tezim, Kıbrıs Türk idaresinde kimsenin hakkını ihlal etmeden açılabileceğiydi. Maraş ile Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkleri daha iyi karşılıklı etkileşimde bulunmak üzere bir araya getirebiliriz.”
Gazetenin, bu şekilde açılırsa BM’nin ilgili kararının ihlal edileceği iddiasına karşılık ise Özersay “KKTC’yi tanımayan birçok karar var ama fiiliyatta devletiz. Bana katılmadığınızı biliyorum. Kararlar olması bunların doğru da olduğu anlamına gelmez. Yine, bu kararların uygulanacağı anlamına da gelmez. Kimi zaman bazı siyasi beklentileri tatmin etmek içindirler. Meseleyi çözümün parçası olarak, GYÖ olarak çözmeye çalıştık ama başarısız olduk. Yine statükonun devam ettiği bir durumdayız. ‘Donmuş bir bölge’ statükonun sembolü olarak duruyor” dedi.
“BIDEN’İN MARAŞ’LA İLGİLİ İNİSİYATİFİNİ DURDURAN RUM TARAFIDIR”
Gazete, Özersay’a ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ada’ya geleceğinde inisiyatifi neden durdurduğunu da sordu. “Biden inisiyatifini durduran ben değildim” cevabının ardından gelen “Kıbrıs Rum tarafı sizi, anlaşmayı son dakika durdurmakla suçluyor” sorusuna karşılık da Özersay şunları söyledi:
“Ben de, bu prosedürün başarısızlığa uğramasından sorumlu oldukları için onları suçluyorum. Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıs Türk limanlarını ve Kıbrıs Türk limanlarının genişletilmesi/iyileştirilmesini hariç tutmadaki ısrarı yüzünden. Amerikan yönetimi tarafından verilen taslak prototipi Kıbrıs Türk limanları ile ilgili bir inceleme/değerlendirme de içeriyordu. Kıbrıs Rum tarafınca kabul edilmedi. Uzmanlar komitesine Kıbrıslı Rumların katılması için de değildi. Ana neden bu değildi. Ana neden başkaydı. Size izah edeyim. Fikir, iki değerlendirme içeriyordu. Biri kapalı Maraş, diğeri Kıbrıs Türk limanları. Özellikle Mağusa limanı ama ifade geneldi. Burada ana unsur, teoride Kıbrıs Rum tarafının limanın açık olduğunu kabul etmiş olacağı için, Kıbrıs Türk limanları için böyle bir inceleme yapılacak olmasından memnun değildi. Kıbrıs Rum tarafınca yıllar önce yapılan, limanları kapalı ilan etmişti. Ancak Avrupa Komisyonu’ndan yıllar önce yapılan, Kıbrıs Rum idaresi tarafından kapalı ilan edilmiş olmasına rağmen limanların uluslararası denizciliğe açık olduğu ilanı da var. Dolayısıyla biz söz konusu ifadenin taslakta kalmasında ısrar ettik ancak Kıbrıs Rum tarafı kabul etmedi.
Günün sonunda ne oldu biliyor musunuz? Zamanın ABD Büyükelçisi Jonathan Kohen –konuyu Sayın Biden ile müzakere etmemiştik- son görüşmeye geldi ve bana doğrudan, Kıbrıs Rum tarafı bu konuda müzakerenin devam etmeye değdiğini düşünmüyor dedi. Bu nedenle durdurmaya karar verdiler. Durduran ben değilim, Kıbrıs Türk tarafı da değil. Detayları çok iyi biliyorum. Elimizde tutanaklar var. Detayları gelecekte, bir kitapta göreceğiz. Öteki tarafı suçlamak kolaydır. O anlaşma perspektifine birden fazla anlaşmazlık vardı ama büyük anlaşmazlık Kıbrıs Türk limanlarının incelenmesiydi. Benim değil Amerikalıların resmi taslaktaki önerisiydi. Bu çok önemli. Kapalı Maraş’la ilgili incelemeye izin vermeyen ben değilim. Ben çözmeye çalıştım. Kıbrıs Türk tarafı bu diyaloğa olumlu yaklaşmadı mı? Öyle olsa, Sayın Biden Sayın Eroğlu’nu ziyaret etmezdi.”
Türk Ajansı Kıbrıs (TAK)