Sınır

Sınır, maddi ve manevi olarak ikiye ayrılır.

Maddi sınır, gerek şahsi anlamda, gerekse devlet anlamında, mülkiyetin sahiplik hatlarını belirler.

Manevi sınır, özellikle ilişkilerdeki soyut kuralları belirler.

Modern dünyada dört devlet hariç, ülke sınırlarının tümü emperyalist güçlerin müdahalesiyle çizilmiştir.

Bu dört devletin üçünün kendileri de emperyalist devletlerdir.

Amerika, Rusya ve Çin!

Dördüncüsü Türkiye’dir!

Amerika, Rusya ve Çin kendi sınırlarını kendileri belirlemişlerdir.

Türkiye de öyle!

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, ki dünya tarihindeki örneği tekdir, yüz yıl önceki dünyanın en güçlü devletlerine karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlatılmış bir varoluş mücadelesi sonucunda kazanılmış ve her bir milimi özgürlük ve bağımsızlık için savaşan halkının kanıyla çizilmiş sınırlar ülkenin sınırlarını belirlemişti, hiç beklemedikleri bir yenilgi alan emperyalistler de buna kuzu kuzu uymak zorunda kalmıştı.

Uymak zorunda kalmışlardı, çünkü karşılarında emperyalizm tarihi boyunca hiç görmedikleri bir lider vardı, bir de özgürlüğü, bağımsızlığı, toprağı, ülkesi için liderleri Atatürk ile birlikte kanının son damlasına kadar savaşacak azimli, korkusuz ve manevi değerlerine sadık bir ulus olduğunu görmüşlerdi.

Bugün bile Atatürk Türkiye’sinin zaferini hazmedemediler, hala bugün orasından burasından bölmeye, parça parça koparmaya çalışırlar, kullandıkları uzaktan kumandalı zırcahil softa tayfasıyla, insanların dini inançlarını sömüren sömürgenler aracılığıyla  Atatürk’ün manevi hatırasını silmeye çalışırlar,  orası ayrı mesele.

Bu arada, bir hatırlatma yapalım; birkaç gün önce ABD’nin kuklası pozisyonunda olan Afganistan’ın sözde Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin Taliban çapulcuları önünden yükte hafif pahada ağır ne varsa toplayıp, çantalara da onlarca milyon dolar nakit parayı koyup Amerikan askeri helikopteri ile palas pandıras kaçışı ile Kurtuluş Savaşı sürerken ve Türkiye’nin sınırları kanla yeniden çizilirken ulusal kurtuluş savaşı lideri Atatürk ve silah arkadaşları hakkında katli vaciptir fetvası yayınlayan, Anadolu’yu emperyalistlere peşkeş çeken Sevr andlaşmasına imzayı basan, ama günün sonunda padişahlık politikası iflas edince Anadolu’yu işgal eden işbirlikçisi İngiliz güçlerine sığınarak İstanbul’dan Malta’ya kaçan, sonra da kapı kapı gezerek İtalya’da ölen son Osmanlı padişahı Vahdettin’in kaçışı arasında ne fark var!!!

Sıfır fark var!

Tarih tekerrürden ibarettir.

Bugün Taliban çapulcularının sayısı yüz bini bulmaz, ancak onlara karşı olan ve eli silah tutan en az bir milyon Afgan var ve kendilerinden on kat daha düşük bir güce sahip çapulcuların karşısında ayakları kıçlarına vura vura kaçıyorlar, üstelik de karılarını, çocuklarını, evlerini, ülkelerini, kısacası tüm maddi ve manevi değerlerini terk ederek kaçıyorlar.

Eşref Gani emrindeki 350 bin tam donanımlı asker ve polis gücünü sayısı 100 binin altındaki çapulcu tayfasına karşı kullanamadı, devlet kasasını soyup, Amerikan helikopteriyle tüymeyi yeğledi, seferberlik ilan etseydi elinin altındaki 350 bin silahlı güç iki günde belki de bir milyona çıkacaktı, ama herşeye rağmen tüydü.

Eli silah tutan milyonlarca insan göz göre göre ülkeyi, evlerini, ailelerini, bugün dünyanın en büyük uyuşturucu karteli görevini de gören, sözde dindar geçinen, ama dindarlıkla alakası olmayan, kindar, onursuz, haysiyetsiz, kimliksiz, cahilin en dibi vahşilerden oluşan, kadına ve kız çocuğuna karşı akıl almaz bir kin güden ve vahşet uygulayan bir çapulcu sürüsüne terk ettiler.

Sözde Amerika ve müttefikleri Afganistan’ı terk ettiler de bütün bunlar oldu.

Gerçekte ise alakası bile yok, bugünkü senaryo çoktan yazıldı ve hazırlandı.

Taliban’ın meşhur insan kasabı “Kasap Baradar” yıllar önce Amerikan güçleri tarafından yakalanıp, Asya’da Amerika’nın bir başka uydusu olan Pakistan’da hapse tıkılmıştı, her ne hikmetse bu insan kasabının kafasına bir kurşun sıkılıp, işi bitirilmemişti, son kullanım tarihi getirilmemişti.

Üç sene önce CIA bu insan kasabını Pakistan’daki hapishane deliğinden çıkarıp, Katar’a götürdü ve orada beyfendiye sessiz sedasız sürdüreceği bir inziva ortamı hazırlandı, kendisine tahsis edilen ve koruma altında yaşadığı küçük saray yavrusunda keyfine bakmaya başlamıştı.

Bugünse, bu insan kasabı Afganistan’ın başına geçirilmek üzere Afganistan’a geri getirildi.

Tahmin ettiğiniz gibi özel bir uçakla geldi.

Uçak kimindi acep diye sorsak!!!

Tabi ki dedemindi, başka kimin olacak!!!

Dedemin uçakları birini götüyor, ötekini getiriyor!!!

Dünya tarihinde ilk defa, aynı zamanda dünyanın en büyük uyuşturucu karteli de olan bir terör örgütü bir devletin iktidarına geliyor ve bu tezgah tamamen Amerika’nın hazırladığı bir tezgah neticesinde oluyor.

Bu oluşumun tüm Asya, Ortadoğu ve Avrupa  coğrafyasına birincil ve artçıl etkileri olacak.

İşin bir diğer ilginç tarafı, Amerikan askeri gücünün etkisiyle Afganistan’daki Taliban güçleri genellikle deliklerinde saklanıyorlardı, yok edilme korkusuyla kimse fare deliklerinden dışarı çıkmıyordu.

Dünya bir taraftan pandemik şartlarla uğraşırken, durduk yerde birdenbire radikal, fanatik ve kindar İslamcıların en tehlikelileri, kendilerini iktidardan uzaklaştıran Amerika eliyle tekrar iktidara getiriliyor!!!

Hangi Amerika?

PKK’yı, IŞİD’i, Taliban’ı, El-Kaide’yi kendi çıkarları doğrultusunda yaratıp, kendi çıkarları doğrultusunda kullanan Amerika!

Peki, şimdi bu manevrayı niye yapıyor dersiniz!!!

Söyleyim, Rusya ve Çin ile önümüzdeki süreçte kavga ederken yeni maşalara ihtiyacı var da ondan!

Bir kere Taliban, Amerikan gücünü gördü, eğer kuzu kuzu Amerikan çıkarlarına uygun davranmazlarsa, bir tokatta iktidardan süpürüleceklerini biliyorlar.

Amerika o coğrafyada göstere göstere kendisinin yapamayacağı şeyleri bunlara yaptıracak.

Amerika için Rusya, Çin ve hatta, NATO aracılığıyla aynı gemide görünseler bile, Avrupa Birliği de düşmandır, tehdittir.

Sırf bu yüzden, İngiltere’yi kışkırtıp Avrupa Birliği’nden çıkmasına ve AB içinden başka ayrılıkçı seslerin yükselmesine de ön ayak oldu.

Şimdi ise, Avrupa Birliği, Çin ve Rusya’nın ortasında radikal İslamcı, fanatik ve uyuşturucu karteli bir terör örgütüne bir ülkenin yönetimini hediye etti, kasabı eksikti, onu da getirdi, elini kolunu sallaya sallaya ülkeye soktu…

Şu anda Taliban’ın Amerika için PKK’dan, IŞİD’den bir farkı yok!

Son kullanım tarihleri asla gelmeyecek şekilde kullanılmaya devam edecekler, kendi kafalarına buyruk olmaya kalktıklarında Amerika kendi yarattığı şeytanla mücadele eder gibi görünüp, bunların kuyruğunu bir miktar kesecek, ama asla kafalarını hepten koparmayacak, bazen dövecek, bazen sevecek, temcir pilavı gibi habure önümüze sürecek, biri tarih sahnesinden çekilmeden sahneye en az iki tane daha sürecek, ve tarih tekerrür etmeye devam edecek.

Manzara yeterince açık ve net mi???

Hal böyleyken, bu dünyada emperyalizme karşı çıkarak kendi sınırlarını kendisi kanla, canla belirlemiş 4 ülkeden biri olan Türkiye’nin bu tezgahların genetiğine inmesi, kendisini koruması artık lazım değil, ölümcül bir zarurettir.

Aksi takdirde önümüzdeki on yıl içinde özgün toplumsal genetiği değişmiş, erozyona uğramış bir Türkiye’nin sınırlarının bir anlamı kalmayacak, sınırlardan içeriye Amerikan emperyalizminin uşaklığını doğrudan ya da dolaylı olarak yapacak, ne kendisine, ne vatanına, ne de milletine zerre zırnık hayırı olmayan, maddi ve manevi değerlerine zerre zırnık sahip çıkmayan milyonlarca insan mülteci kılığında dolmuş olacak, Türkiye’nin içinde halahazırda her köşeye çöreklenmiş olan cemaatler, tarikatlar da bunlarla işbirliği içine girecek, Türkiye’nin kanını, canını emip duracaklardır.

Fetoşlar tayfası bile gün gele bunların yanında devede kulak kalabilir, demedi demeyin.

Günün sonunda Atatürk’ün güçlü temellerle kurduğu Türkiye Cumhuriyeti yine yıkılmaz,  ama emperyalistlerin istediği kıvama gelir mi, böyle giderse gelir ve temelleri sarsılmaya başlar.

Ya maddi ve manevi sınırlarımızı bileceğiz ve kimsenin gözünün yaşına bakmayan, kuklalarını yeri geldiğinde ezip geçen, yerine yeni kuklalar yaratan emperyalizmin bu “büyük oyunu, ya da büyük tezgahı” şimdi durdurulacak, ya da yarın çok geç olacak.

Benzer Videolar