Uzaylılar Tarafından Halen Ziyaret Edilmememizin Tüyler Ürpetici 11 Nedeni

Herkes nerede?

İki kelimelik bu soru, sorgulamayı ve zihninin derinlerine inmeyi seven herkesin favorisi durumunda son zamanlarda. SETI projesi ile en üst seviyeye çıkmış dünya dışı zeki varlık araştırmaları, günümüz itibari ile bir sonuç vermedi fakat evren hakkında edindiğimiz bilgiler artık bir belirti almamız gerektiğini yüzümüze vuruyor. Fakat halen bir ses yok onlardan, ama neden? Neredeler, neden bize ulaşmıyorlar, yoksa bizi umursamıyorlar mı? Gelin, tüm bu sorulara hep birlikte cevap arayalım…

1. Varlığımızın farkındalar ama umursamıyorlar.

Biraz önce -ya da belki de şu an- yolda yürürken ayağınızın altından pek çok börtü böcek, karınca geçti. Hiçbirinin farkında oldunuz mu? Ya da şöyle soralım, umursadınız mı onları? Cevap büyük ihtimalle hayır, değil mi? İşte uzaylıların dünyamızı ziyaret etmemesi ya da ediyorsa bile bizimle iletişime geçmemesinin en büyük sebeplerinden birisi olarak bu kabul ediliyor. Bizlerin burada olduğumuzu biliyorlar fakat umursamıyorlar. Çünkü geldiğimiz teknolojik gelişmişlik seviyesi, onlara sorun yaratabilecek durumda değil henüz ve onlar için bir tehlike teşkil etmiyoruz. Onlar da bizi tek kelime ile sallamıyorlar. Varlığımızın farkındalar, ama insan denilen varlığı kayda değer görmüyorlar.

2. Etrafta birçok aktivite ve ses var ama bizim teknolojimiz çok ilkel ve biz mesajları yanlış yerden bekliyoruz.

Günümüzde, elimize bir volki-tolki alıp bir binayı gezdiğimizi ve insanların nerede olduğunu bulmaya çalıştığımızı düşünün. Herkes SMS attığı, WhatsApp’tan yazdığı için hiçbir şey duymayız. Böylece binanın boş olduğunu düşünürüz. Ya da Carl Sagan’ın işaret ettiği gibi, bizim aklımız diğer yaşam türlerinden üstel olarak hızlı veya yavaş çalıştığı için haberleşmemiz eş zamanlanamıyor olabilir. Örneğin başka bir yaşam formunun “Merhaba” demesi, bizim için 12 sene sürüyor olabilir. Böyle bir sinyal bize etkisiz bir gürültü gibi gelecektir.

3. Dünya dışı zeki yaşamlar hali hazırda Dünya’yı ziyaret etmiş olabilir, ama o esnada biz henüz burada olmamış olabiliriz.

Olayın aslına bakacak olursak, Dünya üzerindeki insan şeklindeki yaşam sadece 50.000 yıldır var olmaktadır, evrenin yaşı ile karşılaştırıldığında, zaman içerisinde ne denli kısa olduğunu anlayabiliriz. Eğer temas bu zaman diliminden önce gerçekleşti ise, sadece birkaç ördek havalanmış ve geri suya konmuş olabilir. Hatta kaydedilen geçmiş 5.500 sene öncesine kadar gitmektedir. Bir grup ilkel avcı-toplayıcı kabilesi, biraz çılgın uzaylı macerası yaşamış ama bu macerayı gelecekteki kimselere anlatmanın hiçbir yolunu keşfedememiş olabilirler.

4. Yüksek akıl seviyesine erişmiş süper-yırtıcı medeniyet, herkesten çok çok üstün ve bu üstünlüğü, belli seviyeyi geçen bir medeniyet gördükçe onların yok etmek sureti ile saklıyor.

İşte bu olasılık sahiden bizler için fazlasıyla can sıkıcı olurdu. Bizi henüz öldürmediler çünkü, bütün yeni yükselen medeniyetleri öldürmenin anlamı yok. Bu gereksiz yere kaynak ve zaman kaybı olurdu. Çünkü yeni yükselen medeniyet zaten kendi kendini de yok edebilir. Ama belli bir noktaya eriştiklerinde Süper-yırtıcı medeniyet harekete geçiyor ve bu gelişmekte olan medeniyeti ortadan kaldırıyor. Çünkü onlara göre, bu çömez medeniyet, bir virüs gibi büyümeye başlayacak ve yayılacak. Bu kurama göre, evrende ilk defa belli bir medeni üstünlüğü sağlayan tür kazandı. Artık kimsenin bir şansı yok. Bu da neden uzayda bir hareketliliğe rastlamadığımızın açıklaması olabilir. Kocaman uzayda yüksek akıl seviyesine erişmiş sadece bir yaşam formu var ve henüz bizim teknolojimiz bu yaşam formunun radarına girecek kadar gelişme göstermedi.

5. Evrende korkunç yırtıcı medeniyetler var ve akıllı medeniyetler yerlerini belirleyecek sinyaller yayınlamaktan bilerek kaçınırlar.

Bu bizim için pek de hoş bir durum değildir ve SETI çanakları tarafından neden hiçbir sinyal alınamadığını gayet iyi açıklar. Ayrıca oldukça saf ve çömez bir medeniyet olarak bizim, dışarı sinyal göndermek sureti ile inanılmaz derecede aptalca ve riskli bir hareket yaptığımızı gösterir. Hala METI’ye (Dünya Dışı Varlıklara İleti Göndermek) devam edip etmememiz gerektiği konusunda tartışmalar sürmektedir ve birçok insan ileti göndermeyi kesmemiz gerektiğini söylemektedir. Stephen Hawking de bu konuda: “Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse, sonuç, Kolomb Amerika’ya ayak bastığındaki gibi olur, ki bu kızılderililer için hiç de iyi sonuçlanmamıştı.” demiştir. Hatta yıldızlar arası yolculuk yapabilme seviyesine erişmiş herhangi bir medeniyetin, saldırgan değil de fedakar bir tavrı olacağına inanan Carl Sagan bile yapılan METI çalışmalarını “oldukça yanlış ve çocukça” diye nitelendirmiş ve şöyle demiştir: “Tuhaf ve belirsiz bir evrende doğmuş olan en yeni çocuk olarak bizim, bilinmeyen ve anlamadığımız bir ormana doğru bağırmadan önce, çok uzun bir süre sessizce dinlememiz, sabırla öğrenmemiz ve notlar almamız gerekir.”

6. Fiziksel kolonizasyon olgusu daha ileri medeniyetler için gülünç şekilde gereksiz bir olay olabilir.

Dünya dışı zeki yaşamdan bazı medeniyetler, bütün ihtiyaçlarının karşılandığı, kendileri için mükemmel bir ortam yaratmış olabilirler. Kaynak ihtiyaçlarını en aza indirmiş ve akıl almaz derecede ileri düzeyde teknikler geliştirmiş olabilirler. Bu durumda mutlu-mesut yaşadıkları kendi ütopyalarını terk edip soğuk, ıssız ve gelişmemiş evreni keşfetme konusunda hiç istekli olmayabilirler. Hatta daha gelişmiş bir medeniyet tüm fiziksel dünyaları korkunç derecede ilkel yerler olarak görebilir. Çok zaman önce kendi biyolojisinin sırlarına erdiği için, ölümsüzlüğü bulmuş, beyinlerini bir sanal gerçeklik ortamına yüklemiş, kendi cennetlerinde sonsuz bir hayat sürüyor olabilirler. Bize okyanusun soğuk ve karanlık sularında yaşamakta olan canlılar nasıl ilkel geliyorsa, biyolojinin fiziksel dünyasında yaşıyor olmak, ölümlülük, arzular, ihtiyaçlar gibi konular da onlara öyle ilkel gelmektedir.

7. Yüksek medeniyetler bizim varlığımızın farkında ve bizi uzaktan gözlemliyorlar (Hayvanat Bahçesi Etkisi)

Bildiğimiz kadarı ile süper akıllı medeniyetler var ve bizim dünyamız onlar için kocaman bir doğal milli park. Bizim gibi gezegenler için geçerli bir görüşe, “Bak ama sakın dokunma” kuralına tabiler. Biz onları fark edemiyoruz çünkü onlar bizi gözetlemek isteyen ve bizden kat kat gelişmiş bir medeniyete mensuplar. Bize gözükmeden, bizi gözlemlemeyi gayet iyi bilmekteler. Uzay Yolundaki Asıl Emir gibi bir kuralları olabilir. Bu kural gereği gemi mürettebatına az gelişmiş türler kendi başlarına belli bir gelişmişlik seviyesine ulaşana kadar onlarla iletişim kurmak, onlara gözükmek veya onların gezegenine müdahale etmek yasaktı.

8. Galaksi çoktan kolonileştirildi, ama biz galaksinin uzak ve taşra bir bölümünde varlığımızı sürdürmekteyiz.

Kanada’nın kuzeyinde yaşamakta olan bir Inuit kabilesi mensubu tarafından fark edilmeden çok önce, Amerika kıtası, Avrupalılar tarafından kolonileştirilmiştir. Galaksimizin birbirine yakın uzaklıklardaki belli yıldız – gezegen sistemleri, yüksek medeniyete erişmiş türler tarafından yerleşik hale getirilmiş olabilir. Bu kolonileşme merkezinden kalkıp Dünya gezegenine gelmek iletişim ve nakliye güçlüğü sebebi ile tercih edilmemiş olabilir. Galaksimizde bizim bulunduğumuz bu ücra köşelere gelmek bu sebeplerden ötürü mantıksız ve amaçsız kalmış olabilir.

9. Gerçeklik konusunda büyük bir yanılgı içindeyiz.

Birçok açıdan düşündüğümüz birçok şey tamamen yanlış olabilir. Evren bu açıdan bakıldığında gördüğümüz gibi, ama hologram misali başka bir açıdan bakıldığında tamamen farklı gözüküyor olabilir. Ya da uzaylılar zaten bizizdir. Yüksek seviyedeki bir medeniyet tarafından bir deney icabı ya da bir nevi aşılama gibi, bu dünyaya bırakılmış olabiliriz. Hatta şöyle bir ihtimal de var; başka bir akıllı bir yaşam formunun dünyasında bir bilgisayar benzeşiminden ibaretizdir. Bu benzeşim içerisinde insanlardan başka bir tür kodlanmadığı için sadece biz olabiliriz.

10. Yüksek medeniyetler var ve şu an burada, etrafımızda. Biz çok ilkel olduğumuz için onları fark edemiyoruz.

Michio Kaku konuyu şu şekilde özetler: Diyelim ki, ormanın ortasında bir karınca yuvası tepesi bulunmaktadır. Ve diyelim ki bu karınca yuvası tepesinin yanına on şeritli otoban inşa edilmekte. Soru şu: “Karıncalar, on-şeritli otobanın ne olduğunu anlarlar mı? Karıncalar, yanı başında on şeritli otoban inşa eden kişilerin teknolojisini, niyetlerini ve maksatlarını anlayabilir mi? Yani olay, sahip olduğumuz teknoloji ile X gezegeninden sinyal alamıyor olmamız değil, daha o gezegenin sakinlerinin ne yapmaya çalıştığını, neye benzeyebileceklerini bile hayal edemiyoruz belki de. Bizi aydınlatmaya çalışıyor olsalar bile bu bizi çok çok aşıyor olabilir. Karıncalara Internet’i anlatmaya çalıştığınızı düşünsenize… Bu satırlar arasında, “Pekala, eğer 3. Tip süper-havalı, süper akıllı canlı türleri varsa, hala bizimle neden iletişime geçmediler?” sorusunun cevabı bulunabilir. Bu soruyu cevaplamak için şunu kendimize soralım: Peru’ya girdiğinde İspanyol Komutan Pizarro durup bir karınca tepesi ile iletişim kurmaya çalıştı mı? Durup o karıncalara yardım etmeye çalışacak kadar cömert bir gönüle mi sahipti. Ya da onlara sinirlenip karınca yuvasını parçalayıp onları ezdi mi? Karınca yuvası onun hiç umurunda olmayan, görevi ile tamamen alakasız bir nesneydi ve o da bunu biliyordu. Karıncalara aldırış etmeden amacı gereği İnka topraklarına doğru ilerledi. Bizim durumumuz da bu şekilde olabilir.

11. Biz dünya dışı varlıklardan sinyaller alıyoruz ve iletişim halindeyiz fakat hükümet yetkilileri bunu halktan saklıyor.

Bu aptalca bir kuram olsa da, hakkında çok konuşulduğu için burada listelemek zorundaydık.
Benzer Videolar